2 Haziran 2008 Pazartesi

SİZ İSTANBULA ÇOK YAKIŞMIŞDINIZ

(amerikan dolmuşlarının ardından)



Bir zamanlar sarı dolmuşlarımız vardı amerikan. Sokakların çirkin krallarıydı onlar.

Aslında amerikan diyorumda onlar amerikan değildiler, asimile olmuşlardı içimizde zamanla. Bostancıdan kadıköye kadar hatırlıyorum onları, endamlı cusseleri ve heybetiyle geçerdi ağar ağar yanımızdan. Siyah beyaz şeritli damalısından tutun da, aynalarına takılan hapisane işi tespihlerine varıncaya dek, bizdendi onlar. Araba mezarlıklarına teslim edilene kadar araba olduklarının farkında bile değildiler içimizde.

Sonra göya modern gürünüşlü soytarılar aldı yerlerini, zaten bence araba mezarlığına atılmak değil de, bu onların sokaklarına yakışmayan modernizimin mağlupları olmalırıydı daha çok acıtan paslı kaportalarını, ve sonunda beklenen oldu, hissetirmeden gittiler sokaklarımızdan tek tek, kaybettirdiler tekerlek izlerin. Ne yazık ki de sizden sonra anladık galibini mağlubunu bu işin, sizler kazananlardınız. Kaybedenler de o sizin asaletinizden ve yakışıklılığınızdan mahrum sokaklar. Halbuki başlıkda da dediğim gibi

Siz istanbula o kadar çok yakışmışdınız ki.

13 Mayıs 2008 Salı

Topaç


En son ne zaman bir topaç gördüm hatırlamıyorum. Şu an elimde olsa oynamayı becerebilirmiyim bilmem, ipini dolasam özenle fırlatsam... Zannetmiyorum hemen döneceğini. Oysa eskiden bir profesör edeysıyla dolardım ipini. Onu yere doğru fırlattığımda bırakın başarısızlığı, kaç dakika döneceğini tahmin etmeye çalışırdım. Yere deydiğinde onu seyretmesi başlı başına bir şölendi, semazenlerin ahenkli gösterisiydi o... Döndüğü her saniye hayatın bir artısıydı, içimizde yaşattığımız. Belki bir kaç yerde hala sürdürüyordur onurlu dönüşünü, belki bir çocuğun elinde tek oyuncağı tek umududur. Belki de o döndükçe dünyanın dönmediği bir yerdedir. Gece yatmadan önce sahibinin, masallarına ve hayallerine bir yenisini eklemesinin tek sebebidir.

Sabah olmasının en güzel yanıdır belkide. Bir yerlerde bir kaç çocuk için hala dönüyordur umarım.

Vazgeçilmişler arasında, yanlızlığa mahkum olmamalısın asla.

22 Şubat 2008 Cuma

ZAMANIN ÖTESİNDE BİRŞEY (ANILAR 9 KASEDİ)


Jose Feliciano’ un ‘Listen to The Falling Rain’ dendiğinde benim aklıma ilk gelen ‘Anılar 9’ kasedi. Andy Williams’ ın ‘El Condor Pasa’ şarkısını şimdilerde 3. sınıf cafelerde duyma şansımız oluyor sadece. Oysa ki eskiden doğum günlerine giderken cebimizde taşıyıp, meyve suyu kek ve benzeri ev yapımı gıda maddeleriyle dinlerdik. Şimdi o doğum günlerini geçirdiğim ev sahiplerinin ismini bile unuttum ama Cat Stevens’ ın ‘Lady d'Arbanvile’ ını asla... O efsane kaset bir kaç yıl daha gündemimizde kaldı. Tek farkı meyve suyunun yerini şarap veya bira, ev yapımı gıdaların yerini de çerez ve çubuk krakerler aldı o kadar. Ama zaman, kaset çalarların geri alma tuşundan da hızlı ilerledi. ‘Anılar 9’ ve o zamanın hüzünle dinlediğimiz şarkıları, şimdilerin tatlı bir tebessümünü bıraktı çoğumuzun yüzünde. (Kattıkların ve hatırlattıkların için teşekkürler -tekrar tekrar- Anılar 9)

Anılar-9 (dinlemek için tıklayın)

01. boat on the river- styx
02. hotel california- eagles
03. suddenly- billy ocean
04. el condor pasa andy williams
05. forever and ever- demis roussos
06. diamonds and rust- joan baez
07. let it be- the beatles
08. lady d'barbanvile- cat stevens
09. michelle- the beatles
10. girl- the beatles
11. angie- mick jagger
12. hey jude- the beatles

13. the rain- jose feliciano
14. and i love her- the beatles
15. the sound of silence- simon and garfunkel
16. goodbye my love goodbye- demis roussos
17. the professional- ennio morricone
18. love story- richard clayderman
19. yesterday- the beatles
20. morning has broken- cat stevens
21. if you leave me now-
chicago

21 Şubat 2008 Perşembe

TV ve Hayat Kuşağı





O yıllarda sanki güneş bile başka doğardı. Okulda yapılan bir gün öncenin çizgi film kritikleri, He-Man’ in Hayvan Adam ve İskeletor’ la olan rekabetleri, Akira vuruşunun incelikleri hakkında ki yorumlar… Yakari’ nin müziği ise, (o yaş gurubu ve çoğumuz için) o dönemin bir Mozart bestesiydi. Her yıl daha farklı dokularla tanışırdık. Mahalle arası maç turnuvaları artık, 1.5 litrelik uzun cam şişe Coco Cola’ sına oynanmaya başlandığı zamanlardı. Sabah kuşağı çizgi filmleri değil de, akşam üstü dizilerinin revaçta oldu günler gelmişti yaşamımızda. Tekila ve Bonetti’ nin maceralarını, A Takımı’ nın (insanların burnu bile kanamadan) bir takım aletleri bir araya getirerek ortalığı havaya uçurmasını, Cosby Ailesi’ nin (kulağımdan hala gitmeyen o başarılı seslendirmesiyle) yaşam tarzını, Alf’ in kedilere olan takıntısını, ve Küzen Larry’ nin ‘Mutluluk Dansı’nı ekledik hayatımıza. O yokluğunda hayatın, küçük mutlulukları ve hüzünleriydi onlar, belkide hayatımızın kilometre taşlarıydı hissetmediğimiz.

20 Şubat 2008 Çarşamba

Misketlerimin Katili (Commodore 64)




Oyun kasetini başa alırken olay mahali terk edilir, 'Commodore' kendi kaderi ve gürültüsüyle baş başa bırakılırdı. Sonra annelerimizin "Yatın artık!!!" çığlıklarına kadar süren oyun geceleri. İşte o makina oyun konsollarının atası, o zamanın hayat tarzı olan misketin bir adım ilerisi. Bizleri sokaktan eve ilk o sokmamış mıydı sanki? Misketlerin, annelerimizin vazoları içinde dekoratif süs olmasının da başlıca sebebi o değil miydi? Ve de yeşil gafçiğimin ilk katili olma şerefi onun değil miydi sanki? Neyse ki misketlerim hala vazoda. Ve kendisi (hatta annem için bile) vazonun içine giremeyecek kadar çirkin. Artık o da, gürültüsüyle bile olmasa da, kaderiyle olması gerektiği yerde. Tozlu ve en nihayetinde SESSİZZZZZZZ!!!

19 Şubat 2008 Salı

AMİGA 500 ANATOMİSİ



İlk aldığımda kendilerini evime, bu kadar acı olacağını hiç getirmemiştim aklıma. Kimi zaman küçük darbelerle çalıştırır, kimi zaman da bozulan disketlerin kapakçıklarıyla oynardım, düzeltirim umuduyla. Çoğumuz çayı koyar, atıştırmak için bir şeyler hazırlardık, Civilization' ı yükleme süresinde. Aradan geçen 20 dakika yükleme süresinden sonra 'Disk 2 bozuk' ifadesi belirirdi. Hepimizin yüzünde hüsranın yerini kızgınlık alırdı ve tabii ki Amiga' da nasibini. O kadar darbeye rağmen hep çalışırdı. Kim bilir (bakmadım ama) belki de hala çalışıyordur atıldığı köşede. 'Sensible Socer' oynanır, başarısız 'Civilization' girişimlerinden sonra topa falso vericez diye üç Amiga parası harcamışızdır joysticklere. Ne diyelim huzur içinde yatsın, kaldırıldığı köşede...

18 Şubat 2008 Pazartesi

18.Şubat.2008












An itibariyle Saatli Maarif yapraklarını çevirmeye başlamıştır. Hayırlı uğurlu olması dileğiyle...

O sayfalar koparıldıkça biteceği hiç gelmezdi aklıma. Maarifin önünde yazan çocuk adlarıyla eğlenirdik. Televizyonda 'Flamingo Yolunu' izlemiyorsak şayet, günün önemine bakar "Kabotaj Bayramı ne ki?" diye sorardık birbirimize. Soğuk bir günde okula giderken üstünde 'SALI' yazıyorsa nefret ederdik onun, o saman görünüşünden. Yaşımız ve boyumuz büyüdükçe işlevi de değişti sonra maarifin. İlk, kitaplarımın arasında ayraç görevi gördü ve belki de hala o kitapların arasında. Bazen de dişimin arasındaki bir soruna çözüm oldu! Öyle veya böyle bir parçasıydı o zamanın. Ve işte o zaman, galiba o sayfalarda kaldı...

Şimdi Reklamlar